OKULDAN DÖNÜS
Bitmişti evet evet bitmişti artık o zorlu o güvenliği olmayan çıkıntılı yol. Çok mutluydu. Kan ter içinde kalmıştı ama değmişti, kahkülleri anlına yapışmıştı. Yüzü pancar gibi kıpkırmızıydı. Artık bu yoldan her gün geçmekten kollarının haltercilerin kolları gibi olduğunu hissediyordu. Ellerini dolduran çantalarını sürükleyerek kapıya kadar gitti. Kapı ile aralarında üç dört santimetre vardı. Olduğu yerde durdu. Zile uzanmaya çalıştı ama olmadı. Çantalarını bırakmak istemiyordu ama o zile uzanmak için ne olursa olsun yapmalıydı. Çantalar artık yerdeydi. Yavaşça başını öne eğdi ellerini açtı. Avuçlarının içi kıpkırmızıydı. Başını olabildiğince yukarı kaldırdı . Derin derin nefes aldı . Gözlerini yumdu. Gözkapaklarının ağırdığını fark etti. Bu acıya dayanamadı. Gözlerini açmak zorunda kaldı. Zile uzandı ,kolları aşağıya doğru sarkıyordu. Ve geriye kalan son gücünü kullaranak zile abandı. Eklemleri ağrıyordu. Zile basmayï bıraktı. Duvara başını yasladı. Başı acıdı. Koluyla başını destekledi. Şimdi daha iyiydi ama hırkasının terli kolları başını ıslatıyordu. Bu duyguyu hiç sevmezdi ve sevmeyecekti de. Hemen kolunu başının altından çekti ve başı sert bir biçimde duvara yapıştı. Canı daha çok yanmaya başladı. Kapının arkasından bir ses duyuldu "kim o ?" . bu yorgun halle soruya cevap veremedi ama kapının arkasındaki kişi onun kim olduğunu anlamış gibiydi. Kapı sert bir gıcırtıyla sonuna kadar açıldı. Şimdi birde yerdeki çantaları almak zorunda kalmıştı . Hepsini olabildiği kadar ağır,olabildiği kadar yavaşça yerden aldı ve salona doğru fırlatmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Çizmelerinin fermuarlarini indirmeye üşendiği için ayaklarını birbirine sürterek çizmelerini çıkardı ve olduğu gibi kendini yere attı. vücudunun yarısı dışarıda yarısı içeride kapı eşiğinde uzanıyordu. Ayağa kalktı . Salona doğru geçti. Biri kapıyı kapatmış ve ayakkabılarını içeri almıştı. Kendini koltuğa fırlattı. Bir kaç dakika orada soluklandı ve mantosunun düğmelerini açtı . Mantosunu Karşıda duran koltuğa fırlattı . Beresini canı açıyarak çıkarttı. Beresiyle beraber artık saçıyla bir bütün olan tokatları da çıkıyordu çünkü. Atkısını da beresini de mantosuna yaptığı gibi koltuğa fırlattı. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Çoğu yükten kurtulmuştu ama bir de ödevler çıkmıştı başına !!!! >:^ {
ZAMANI IYI DEGERLENDIRME
Zaman; hayatımızın en önemli parçasıdır.
Zaman bir külçe altın gibidir. O külçenin içerisindeki her bir altını, kıymetini bilerek harcamalıyız. Külçenin içerisindeki altınlar tukenince çaresiz kalırız. İşte zamanı da verdiğim örnek gibi tutumsuz kullanır isek zamanımız da bitip tükenir . Zamanimizi bize verilen gorevler ve sorumluluklar karşısında dikkatli bir biçimde ve tutumlu kullanır isek bize verilen zamanın artan kısmını kendimize ayırıp, kendimizi daha çok geliştirebiliriz.
Bu yüzden zamanımızı iyi kullanmalıyız.
Zaman bir külçe altın gibidir. O külçenin içerisindeki her bir altını, kıymetini bilerek harcamalıyız. Külçenin içerisindeki altınlar tukenince çaresiz kalırız. İşte zamanı da verdiğim örnek gibi tutumsuz kullanır isek zamanımız da bitip tükenir . Zamanimizi bize verilen gorevler ve sorumluluklar karşısında dikkatli bir biçimde ve tutumlu kullanır isek bize verilen zamanın artan kısmını kendimize ayırıp, kendimizi daha çok geliştirebiliriz.
Bu yüzden zamanımızı iyi kullanmalıyız.
BASKALARINI KÖTÜLEMEYELIM
Başkaları için kötü düşünen bir kimsenin kendisi güç durumda kalır.
Bu yüzden başkaları hakkında iyi düşünmeliyiz. Kimsenin arkasından konuşmamalıyız. Dedikodu yapıp,onu güç duruma düşürmemeliyiz. Onun kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmamalıyız. Onu eleştirip çekiştirmemeliyiz. Yoksa kendimiz çok kötü ve çok güç duruma düşebiliriz.
Ben ve sanırım benim gibi herkes başkalarının da iyi olmasını ister. Mesela ben kazdığım kuyuya düşmedimde düşürmedimde. Çünkü başkaları için hiç kuyu kazmadım.
Bu yüzden başkaları hakkında iyi düşünmeliyiz. Kimsenin arkasından konuşmamalıyız. Dedikodu yapıp,onu güç duruma düşürmemeliyiz. Onun kusurlarını ortaya çıkarmaya çalışmamalıyız. Onu eleştirip çekiştirmemeliyiz. Yoksa kendimiz çok kötü ve çok güç duruma düşebiliriz.
Ben ve sanırım benim gibi herkes başkalarının da iyi olmasını ister. Mesela ben kazdığım kuyuya düşmedimde düşürmedimde. Çünkü başkaları için hiç kuyu kazmadım.
Ayse ÇIPA’ ya
Bir tanecim öğretmenim,
Siz az önce bize bu mektubu nasıl yazacağımızı anlatırken, istek ve şikayetlerinizi yazın demiştiniz. Fakat benim sizden hiçbir şikayetim yok, umarım sizinde benden bir şikayetiniz yoktur. Siz kızarken bile çok güzel oluyor ve her soruna bir çözüm buluyorsunuz.
Siz hiçbir öğrencinize sebepsiz yere kızmazsınız. Bu yüzden bir öğrencinize kızdığınız zaman, onun yüreği parçalanıyor öğretmenim! Ben sizin o dalgalı kıvırcık saçlarınıza bayılıyorum.
Siz geçen sene bir günlüğüne kötü bir durum olduğu için sınıftan ayrılmıştınız. Herkes hüngür, hüngür ağlamıştı. Fakat ben ağlamamıştım. Birisi bana “sen niye hiç ağlamıyorsun yoksa öğretmenini hiç mi sevmiyorsun “ diye sormuştu. Ben ise, ona cevap vermedim.
Öğretmenim ben size olan sevgimi duygularımla değil, başarılarımla göstermek istiyorum. Ben bu sınıfa ilk adımımı attığım zaman kendimi çok yabancı hissetmişim. Fakat sizi gördüğüm anda sınıfıma ve size çok ısındım. Size her gün böyle mektuplar yazmak istiyorum. Fakat sizi anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğine inanıyorum. Sizi tek kelime ile anlatmak gerekirse, siz dünyadaki en tatlı öğretmensiniz. Bakın sizi tek kelimeye sığdıramıyorum.
Saygılarımla Şevval ADIGÜZEL Ayşe ÇİPA’ ya
Siz az önce bize bu mektubu nasıl yazacağımızı anlatırken, istek ve şikayetlerinizi yazın demiştiniz. Fakat benim sizden hiçbir şikayetim yok, umarım sizinde benden bir şikayetiniz yoktur. Siz kızarken bile çok güzel oluyor ve her soruna bir çözüm buluyorsunuz.
Siz hiçbir öğrencinize sebepsiz yere kızmazsınız. Bu yüzden bir öğrencinize kızdığınız zaman, onun yüreği parçalanıyor öğretmenim! Ben sizin o dalgalı kıvırcık saçlarınıza bayılıyorum.
Siz geçen sene bir günlüğüne kötü bir durum olduğu için sınıftan ayrılmıştınız. Herkes hüngür, hüngür ağlamıştı. Fakat ben ağlamamıştım. Birisi bana “sen niye hiç ağlamıyorsun yoksa öğretmenini hiç mi sevmiyorsun “ diye sormuştu. Ben ise, ona cevap vermedim.
Öğretmenim ben size olan sevgimi duygularımla değil, başarılarımla göstermek istiyorum. Ben bu sınıfa ilk adımımı attığım zaman kendimi çok yabancı hissetmişim. Fakat sizi gördüğüm anda sınıfıma ve size çok ısındım. Size her gün böyle mektuplar yazmak istiyorum. Fakat sizi anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğine inanıyorum. Sizi tek kelime ile anlatmak gerekirse, siz dünyadaki en tatlı öğretmensiniz. Bakın sizi tek kelimeye sığdıramıyorum.
Saygılarımla Şevval ADIGÜZEL Ayşe ÇİPA’ ya
SABIR ACI MEYVESI TATLI
Her türlü zorluğa ve sıkıntıya karşı sabretmek çok güçtür, dayanma gücü ister. Ama sabredilince, beklenen işin yada olayın neticesinde güzel sonuçlara varılır.
Örneğin; sabır ile toprağa ekilen tohum, sevgi ile sulanır, bakılır, gözetilirse elbette sonunda iyi meyve verir.
Veya bir işçi, ekmeğini alın teri dökerek, ruhen, bedenen yorgun düşüp kendi gibi birisine hizmet ederek, emeğinin karşılığını alır. Fakat bu kadar çaba gayret ve sabrın sonu sevilen bir elbise, tatlı bir yemek ve meyve halini alır. Bunun sonucunda da kişi için sevinç ve rahatlık başlar,
Demek ki, sabreden derviş muradına ermiş.
Örneğin; sabır ile toprağa ekilen tohum, sevgi ile sulanır, bakılır, gözetilirse elbette sonunda iyi meyve verir.
Veya bir işçi, ekmeğini alın teri dökerek, ruhen, bedenen yorgun düşüp kendi gibi birisine hizmet ederek, emeğinin karşılığını alır. Fakat bu kadar çaba gayret ve sabrın sonu sevilen bir elbise, tatlı bir yemek ve meyve halini alır. Bunun sonucunda da kişi için sevinç ve rahatlık başlar,
Demek ki, sabreden derviş muradına ermiş.
HUZUR EVI
Hani derler ya, bir anne baba on çocuğa bakabilir fakat on çocuk bir anne babaya bakamaz diye. İşte yaptığımız bu ziyarette bu sözün ne kadar doğru olduğunu anladım.
Bize dediler ki onlar burada çok mutlu. Ama bence mutlu değiller. Hepsi ailelerinden uzaklar, çocuklarından uzaklar. Bazıları da daha nerede olduklarını bilmiyor. Oradaki teyzelerden birine hediye verildi. O teyzenin başında bir abla vardı. Teyze hediyesini tutamadı, abla da poşet var mı? diye sordu. Birisi de poşet verdi. Teyze; “ pislik mi var bunun içinde” demişti. Çok tatlı bir teyze daha vardı. Herkes onunla sohbet etmişti. Tabi ki bende. Ama onun duymadığını öğrendiğim zaman benim musluklar iyice gevşedi. Bir sürü gözlüklü dedeler, nineler vardı hepsi çok tontondu. Hatta çok tatlı ve süslü bir teyze bize iki defa türkü söyledi. Erzincanlı bir amcanın sürekli gözleri sulanıyordu. Bir odada torunu ile birlikte fotoğrafları vardı.
İlk defa böyle bir yere gidiyordum. Annem hep bana insanlar yaşlanınca tatlılaşıyor ve bebekleşiyor derdi. Buna artık tamamen inandım. Çünkü bizi gördükleri zaman hepsinin gözleri doldu ve yüzlerinde güller açtı.
Bize dediler ki onlar burada çok mutlu. Ama bence mutlu değiller. Hepsi ailelerinden uzaklar, çocuklarından uzaklar. Bazıları da daha nerede olduklarını bilmiyor. Oradaki teyzelerden birine hediye verildi. O teyzenin başında bir abla vardı. Teyze hediyesini tutamadı, abla da poşet var mı? diye sordu. Birisi de poşet verdi. Teyze; “ pislik mi var bunun içinde” demişti. Çok tatlı bir teyze daha vardı. Herkes onunla sohbet etmişti. Tabi ki bende. Ama onun duymadığını öğrendiğim zaman benim musluklar iyice gevşedi. Bir sürü gözlüklü dedeler, nineler vardı hepsi çok tontondu. Hatta çok tatlı ve süslü bir teyze bize iki defa türkü söyledi. Erzincanlı bir amcanın sürekli gözleri sulanıyordu. Bir odada torunu ile birlikte fotoğrafları vardı.
İlk defa böyle bir yere gidiyordum. Annem hep bana insanlar yaşlanınca tatlılaşıyor ve bebekleşiyor derdi. Buna artık tamamen inandım. Çünkü bizi gördükleri zaman hepsinin gözleri doldu ve yüzlerinde güller açtı.
OKULUM YIKILIYOR
Aslında bir yandan sevinip, bir yandan da üzülüyorum. Seviniyorum çünkü; yeni bir okul yeni arkadaşlar ve yeni bir çevre ile iç içe olacağım. Belki, daha kaliteli sıra, masalarda oturacağım. Pek bir değişiklik olmayacak tabi, araç ve gereçler aynı sınıf arkadaşları aynı, sadece biraz kanadı kırık bir biçimde yepyeni bir okulun ve çevrenin kapılarını aralayacağım. Üzülüyorum, çünkü, eski okul ortamından, Yeşilköy’ün havasından uzaklaşacağım.
Belki de tonlarca iyi, kötü anımı çöpe atmış gibi hissedeceğim kendimi. Burada okuduğum yıllarım boşa gitmiş gibi gelecek bana. Araç ve gereçler kutulara konulup ağızları bantlandı. Bütün duygularım karma karış olarak, bir yere hapsedildi. Ağzı bantlandı, sanki bir daha açılmayacakmış gibi.
İnsanlar bir şeyin değerini ancak onu kaybettikten sonra anlar. Okulumuz yıkılacak iyi buraya kadar tamam. Ya burada bulunan ağaçlar, ya o kuşların yuvaları ne olacak. Bazen kötü kokan, bazen de sıkıntılı olduğum anlarda bana huzur veren deniz manzarasını bir daha görebilecek miyim? Hayır işte bu yüzden hem sevinip, hem de üzülüyorum. Hiç eskimeyecek okulum. Zor da olsa ayrılık vakti geldi.
Belki de tonlarca iyi, kötü anımı çöpe atmış gibi hissedeceğim kendimi. Burada okuduğum yıllarım boşa gitmiş gibi gelecek bana. Araç ve gereçler kutulara konulup ağızları bantlandı. Bütün duygularım karma karış olarak, bir yere hapsedildi. Ağzı bantlandı, sanki bir daha açılmayacakmış gibi.
İnsanlar bir şeyin değerini ancak onu kaybettikten sonra anlar. Okulumuz yıkılacak iyi buraya kadar tamam. Ya burada bulunan ağaçlar, ya o kuşların yuvaları ne olacak. Bazen kötü kokan, bazen de sıkıntılı olduğum anlarda bana huzur veren deniz manzarasını bir daha görebilecek miyim? Hayır işte bu yüzden hem sevinip, hem de üzülüyorum. Hiç eskimeyecek okulum. Zor da olsa ayrılık vakti geldi.